“Adını Greb olarak değiştiren Berg diye bir adam babasını öldürme niyetiyle bir sahil kasabasına geldi…”
Ann Quin’in 1964’te yayımlanan ilk romanı Berg, bu çarpıcı cümleyle başlar. Berg yahut Greb, uzun süredir hayatında yer
almayan babasının izini bir sahil kasabasına kadar sürmüştür. Kimliğini saklayarak hemen yanı başındaki odayı tutar ve babası, onun sevgilisi ve biricik vantrilok kuklasının yer aldığı tuhaf bir maceranın içinde bulur kendini. Berg, yazarın alışageldik deneysel üslubuna sahip, içsel monologlarla bezeli, geçmişten anıların ve mektupların sürekli gün yüzüne çıktığı, düşlerin gerçeğe karıştığı, kimi zaman Samuel Beckett absürtlüğünü kimi zaman Anna Kavan karanlığını andıran bir anlatı. Çocukluğu babanın yokluğunda, bekâr annesiyle geçen ve hayatı boyunca ruhsal sorunlarla boğuşan Ann Quin’den otobiyografik izler taşıyan roman, 1989 tarihinde Michael Austin yönetmenliğinde sinemaya uyarlanmıştır.
“İçinde doğduğunuz saygın toplumdan, ataerkil toplumsal yapıdan kaçamazsanız ne olur? Berg’de bu sorun yoğun, lirik bir düzyazıyla dramatize ediliyor.”
The Nation