İstanbul'un sokak ve konak hayatını romanlarında ustalıkla işleyerek bu alanda son derece önemli kaynaklar bırakan Hüseyin Rahmi, macera romanı alanında da ne kadar mahir olduğunu gösteriyor. Konak hayatının konforuna alışmış Nefi Bey ve kayınbiraderi Hikmet Enis, uşakları Murtaza'yı da yanlarına alarak Değirmendere'deki çiftliklerini kontrol etmek üzere yola koyulurlar. Kısa süren tren ve kayık yolculuklarının ardından, son vasıtaları olan öküz arabasıyla dağ yollarını tırmanmaya başladıklarında eşkıyalar tarafından kaçırılır ve alıkonulurlar. Bu macerada onlarla aynı kaderi paylaşan başka tutsaklar da vardır. Eşkıya çeteleri arasında el değiştirir, defalarca ölümle burun buruna gelir, vahşice cinayet ve tecavüzlere şahit olurlar. Eşkıya zulmünden mağdur olan sadece tutsaklar değildir. Yıllarca süren savaşlarda hırpalanmış olan Anadolu halkı, bu kez de eşkıya zulmü altında inim inim inlemektedir. Nefi Bey ve diğer tutsakların soluk kesen macerası anlatılırken eleştiri okları alttan alta İstanbul hükümetine yönelir. Merkezi idarenin etki alanının ne kadar daraldığı, saray otoritesinin İstanbul sınırları dışına çıkamadığı ve memlekette artık eşkıyaların sözünün geçtiği gerçekleri bariz şekilde göze çarpar.