İspanyollar, uyumlu çiftlerin her birine "portakalın yarısı" derler, bizdeki "bir elmanın iki yarısı" gibi. Yazarın "ekşi portakalın öbür yarısı" derken kastettiği şey de, kadın-erkek ilişkilerinin baştan sona nazik bir mesele olmasıdır. Gerçekte, bir kadın ile bir erkek arasında herkesin aradığı "mükemmel uyum" değil midir? Ve ne yazık ki, bu "mükemmel uyum"un asla yakalanamayacağını, yakalanıldığı zamanlarda da birdenbire işlerin tersine gidiverdiğini hepimiz görmemişiz midir? Eusebio, radyo sohbetlerine bağımlı, "çağdaşlık" ve "solculuk" havaları atan America'yla Toledo yolundaki bir otelde buluşup işi bitiren taksici. America, Carlos'un eski eşi, Carmen'in iş ortağı ve Ana'nın bavulunu kapıya koyduğu Âlvaro'nun metresi. Âlvaro ise boşanma davalarına bakan avukat hanım Ines'le tanışıyor. Ines'in arkadaşı Almudena da kocası, mimar oğlu mimar Jesus'un en son yaratıcılık ürünü olan gösterişli evinde her cumartesi görkemli yemek davetleri vermeye bayılıyor... İşler bir hayli karışık yani...
Carmen Rico-Godoy, görünmez bir oyunbozan olarak yazıyor kitaplarını. Bununla da kalmayıp başınıza geleceklerin en kötüsü hakkında sıkı ve komik uyarılar yapıyor. Üstelik bundan sinsice bir zevk alarak. Yine de onu okurken gülmeden edemiyorsunuz, tabii gülerken de zehirleniyorsunuz. "Evliler Korksun, Bekârlar Titresin", günümüzün Madrid'inde evlilerin ve bekârların önlerine çıkan can sıkıcı durumlar ile renkli fırsatları bir arada işleyen, eğlenceli bir "hoş kitap." Esas anlattığı şey, her evlinin potansiyel bir bekâr, her bekârın da potansiyel bir evli olduğu. Zaten bu kadın-erkek meselesinde ne zaman kimin başına ne geleceğini hangimiz bilebiliriz ki?