Vehbi Hacıkadiroğlu, felsefeyle "geç" bir yaşta ilgilenmeye başlamış olmasına rağmen, bu alanda en verimli felsefecilerimizden biridir. Ve ancak has felsefecilerin taşıdığı bazı özelliklere sahip olan bir düşünürümüzdür. Her şeyden önce, bir "düşünür"dür çünkü. O, düşünceleri, verimsiz bir biçimde tekrarlayıp durmak yerine, tartıp tartışarak "yeni bir şeyler" söylemeyi amaçlar. İkincisi, okuduğu filozofları, önünde diz çökülecek bir "otorite" olarak değil, karşısında durulacak bir muhatap olarak görür. Felsefe, tüm has felsefeciler için olduğu gibi onun için de, esas olarak medeni ve rasyonel bir tartışma zeminidir. Üçüncüsü, yine tüm has felsefeciler gibi o da, kılı kırk yaran analitik/eleştirel bir bakışa sahiptir ve sadece bu özelliğiyle bile, yazıdan çok konuşmaya, analizden çok hamasete eğilimli olan bir kültürel çevrede ayrık/aykırı bir örnek oluşturur.
Hacıkadiroğlu'nda vücut bulan bu vasıflara ve onun bu kadar kısa bir süre içinde kotarıp bizlere armağan ettiği bunca esere bakınca, onun felsefeye "geç" başlayışının, asıl felsefe için, elbette öncelikle de Türk felsefesi için bir kayıp olduğunu düşünmemek elde değildir. İşte, elinizdeki bu armağan kitap, Hacıkadiroğlu'nun bizlere sunmuş olduğu bunca "armağan"a ufacık bir karşılık olarak hazırlanmıştır. Vehbi Bey, sağ olun!
"Ben bir kimsenin, özellikle de bir felsefecinin, bir konu üzerinde ne kadar düşünürse düşünsün ve ne kadar incelikli düşündüğünü sanırsa sansın, bu düşüncelerini yazıya dökmedikçe bir şey yapmış olmayacağını felsefe yaşamımın daha ilk adımlarında öğrendim."
-Vehbi Hacıkadiroğlu