Nazi döneminin en önemli sürgün yazarlarından biri olan Yahudi kökenli Avusturyalı Joseph Roth’un 1924’te yayınladığı Hotel Savoy, savaş sonrasının toplumsal panoramasını “otel” alegorisiyle sunan bir başyapıt.
1. Dünya Savaşı’nda düştüğü Sibirya’daki esir kampından çıkan Gabriel Dan, eve dönüş yolunda Hotel Savoy’da kalmaya karar vermiştir. Otel, Polonya’nın Rus sınırında bir işçi kentindedir; savaşın ağır sonuçları altında ezilen halk hemen yanı başındaki Rus Devrimi’nin etkilerine de açıktır. Yedi katlı Hotel Savoy’un ilk katlarındaki ayrıcalıklı zenginler sefahat sürmekteyken, üst katlarda kalan yoksullar sefaleti yaşar. Burası fabrikatörlerin, döviz kaçakçılarının olduğu kadar, cepheden parasız dönenlerin, oda ücretini ödeyebilmek için çıplak dans eden varyete kızlarının, bavulunu rehin bırakan müflislerin, vurguncuların velhasıl umutların, düş kırıklıklarının ve hastalıkların olduğu yerdir. Peki yaklaşan grev bu dünyayı değiştirebilecek midir?
“Her satırı bir şiirin temizliğinde yazılmış, güzel vurgulanmış, kelimeleri ritim ve melodi dolu. Bu insan ne kadar çöküp yıkılsa da, ruhu parçalansa da edebiyat sanatına verdiği değerle hep ayakta. Yarattıklarıyla, içinde yaşadığı, nefret ettiği bu dünyaya değil, kendini sorumlu hissettiği geleceğin insanlarına bir şeyler bırakmak istiyor.”
STEFAN ZWEIG
“Kendini yok eden bir dahi, sürgün ıstırabının görkemli tarihçisi.”
PAUL BAILEY