Çocukluğumuzun düş yaşamları... masallar, efsaneler, cadılar, prensesler, büyüler, büyücüler... korkunç Mavi Sakal, savunmasız Pamuk Prenses, saf Kırmızı Başlıklı Kız.
Modern bir çağda ve mantıklı bir dünyada bunlara hâlâ yer var mı demeyin... Angela Carter bildiğimiz masalları, efsaneleri alıyor, içine bir tutam feminizm ve erotizm serpiyor, kıvrak uslubunun başlıca aracı olarak da Latin Amerikalılara taş çıkartır bir ustalıkla büyülü gerçekliği kullanıyor.
Bir bakıyorsunuz ki çocukluğunuzun cennet rüyalarının bakire masal prensesleri ya da karabasanlarının vampirleri kurt adamları ve canavarları modern, duyarlı ve fantastik fırça darbeleriyle hayatınızın içine girivermiş.
Angela Carter'ın kahramanları genç, deneyimsiz, bakire kızlar. Bakire oldukları için de sanki "yarı-dünyalılar." Hikâye modern, mantıklı bir dünyada başlıyor ve giderek erotik bir masala dönüşüyor. Gerçekçi hikâyelerin içine fantastik öğeler örülünce tuhaf, doğaüstü, ancak eğlenceli, bazen de komik durumlar yaşınıyor. Nerede mi? Gotik ortamların gizemli karanlığında elbette. Peri padişahlarının şatolarında!
Masalları seviyor ve masallar hep olsun istiyor musunuz?