“Ne gülün ne de kâfurun gücü yeter kan kokusunu bastırmaya.”
Her şey yanık kibrit kokusuyla başladı. Yunus’un görüleri, ne olduğunu anlayamadığı gücü. İçindeki bu şeyle, kudret mi yoksa lanet mi olduğunu anlayamadığı şeyle ne yapacağını anlamak için çeşit çeşit yola başvurdu. Bazı insanlar ondan etkilendi, bazıları korktu. Bazı insanlar onu sevdi, bazıları terk etti. Depremin hemen ardından yaşadıkları, insanlara yardım etmek isteyen ve bunu nasıl yapacağını bir türlü bilemeyen Yunus’u yepyeni bir maceraya sürükledi. Çok sevdiği Zühre’yi kaybetti ama Urfa’daki akrabalarıyla tanıştı. O bile kendisine inanmazken ona inanan insanlar buldu. Yine de yalnızlık, kalabalığın merkezindeyken bile yalnızlıktı.
Özlem Göncü, Kibrit Kokusu’nda kendiyle ve ölümün ağırlığıyla sınanan Yunus'un hikâyesini anlatıyor. Kalabalığın arasında yalnızdı. İnsan yüzlerine bakıyor ama görmüyordu. Sohbetlere katılmıyordu. Dışında kaldığı dünyayı ışığını yitirmiş bakışlarla seyretmekten yana kullanıyordu tercihini. Çağrışımlar denizinde batıp çıktığını herkesten gizliyordu.