Bir öykü yazmak için sarhoş olmak, bin kadınla yatmak, bir cinayet işlemek ya da saatte iki yüz kilometre hızla ölüme meydan okumak gerektiğine inanan kardeşinin yarım bıraktığı öyküyü yazmaya soyunan Chloe, yaşamın ağırlığı ve hafifliğini bütünüyle şöyle bir cümleye yüklemek ister:
"Ölümün yarım bıraktığı bir kaderi tamamlamanın yolu var mıdır?"
Zaten yaşam bir bakıma yemek tariflerine benzemektedir. Çünkü herkesin bazen yaşamının tadı tuzu olan, bazen de tadını kaçıran gizli ve küçük sırları vardır. Dünyada kirli çamaşırı olmayan kimse de bulunmadığına göre, bu sırlar bir süre sonra gerçek ve tehli bir silaha dönüşürler. Hele de doğası gereği teşhir edici bir yönü olan aşk söz konusuysa.
Bu yüzden sırların mutlaka gizli kalmaları istenir. Yaşam ile yemek arasında bir benzerlik daha: Rastlantılar da tıpkı sufleler gibidir. Kimse yumurtanın akını çırpmazsa, sufle kabarmaz ve tutmaz. Bu nedenle yaşamda kimi zaman susmak gerekir, insanın yanıtın işine gelmeyeceği soruları sormaması gerekir; ama dedikodu ve sohbet öylesine tatlıdır ki! İnsanlar en büyük günahları hiç de kötü niyetli olmayan boşboğazlıkları sırasında işlemezler mi?
Küçük Sırlar, tüm bunların bir arada pişirildiği lezzetli bir yemek tadında. Sırrı son sayfaya kadar çözülmeyen karmaşık bir entrika, başrollerini bir aşçının, zengin bir koleksiyoncuyla eşinin, Praglı bir gencin,bir hikâye yazmak uğruna cinayet işlemeye hazır bir kızın ve yakışıklılar yakışıklısı Carlos'un paylaştıkları çok eğlenceli, çağdaş bir roman.