Sarıkasnak, Hoyratdeniz'in kıyısında, dünyadan uzak bir kasaba olan Dünyanıngözü'nde dünyanın kolayca gözden çıkardığı deniz insanlarının öyküsü. Cumhuriyet'in onuncu yıl kutlamaları çerçevesinde tüm ülke 23 Nisan şenliklerine hazırlanırken, savaştan tek gözünü kaybederek dönmüş olan Camgöz Reis ve arkadaşları da deniz mevsimine hazırlanmaktadırlar. Kiralık bir sarı kasnağın başrolü üstlendiği bu öyküde aynı coğrafyanın kaderini zorunlu olarak paylaşan ama birbirine benzemeyen yaşamlar doğayla birlikte dile geliyor.
Sarıkasnak, bir günahın sembolü... Günah, bir dalgıcın başlığını elbisesine bağlayan boynundaki basit metal kasnak gibi cazip, gözalıcı ve parlak bir nesnedir. Ona yaklaşınca o parlaklığın altında manasız bir posa, bir damla çıkara ödenen bedel ve insanı pişman eden bir azap vardır.
“Denizin mavisi, şeytanı öreterek karanlığa bürünen hava gibi karardı. Hiç acı duymadı önce (…) İşte o anlardan, sırasıyla birbirini takip eden o anlardan birinde, gözlerinden biri, sepetten düşen yumurtanın akı gibi aktı yanağından. O hain an, gözünü çalmıştı yuvasından…