Bolşevik İhtilali’nden altı yıl sonra, Ekim 1923. Rusya İç Savaşı’nın son yıllarında, korkunç bir kuraklığın, acımasız bir kıtlığın musallat olduğu Kazan sokaklarında kaos hüküm sürmektedir. Harap olan köyler, parçalanan aileler, bir parça ekmek umuduyla şehre akın eden milyonlar, sokaklarda yaşayan aç çocuklar… Hükümet, savaşta ailesini kaybetmiş, evsiz çocukların çoğunlukta olduğu yaklaşık yüz elli bin çocuğu hızla, gıdanın, sıcak havanın ve yaşama ihtimalinin daha çok olduğu coğrafyalara trenle tahliye etmeye başlar. Guzel Yahina, Semerkant Katarı’nda bizi bu atmosferde, başlarında genç, şefkatli
katar komutanı Deyev ve ilkeli, sert mizaçlı çocuk komiseri Belaya ile Kazan’dan Semerkant’a götürülen beş yüz çocuğun yolculuğuna ortak ediyor: Volga kıyısındaki ormanlardan, Kazak bozkırlarından, Kızılkum Çölü’nden Türkistan dağlarına uzanan; her dakikası açlıkla, susuzlukla, hastalıklarla, ölüm tehlikesiyle sınanan bir yolculuk bu. Okuru acımasızlık, zulüm, direniş, inat, umut, kardeşlik ve fedakârlık kavramlarının gerçek anlamları üzerine yeniden düşünmeye zorlayan Semerkant Katarı ile Guzel Yahina büyük romancıların edebi mirasçısı olduğunu ve hikâye anlatıcılığındaki ustalığını bir kez daha ispat ediyor. Semerkant Katarı’yla yazar; Züleyha Gözlerini Açıyor ile başladığı, Çocuklarım ile devam ettiği destansı anlatıyı bir adım daha ileri götürüyor.