Heykeltıraş ve akademisyen Ulya’nın peşinden, geçmişte yarım kalmış bir aşktan yola çıkarak, aile ilişkileri, kadın-erkek ilişkileri ve siyasal çalkantıların gölgesinde bir hayatın izini sürüyoruz Taş ve Ten’de. Ulya yaşayamadığı aşkı, sergisi için gittiği Hamburg’da rastladığı bir başkasında tamamına erdirme hayalleriyle geçmişten bugüne mekik dokuyarak kendisiyle, ilişkisiyle ve ailesiyle içsel bir hesaplaşmaya girer. Duygusuyla mantığı arasındaki bocalamalarla sürüp gider bu sorgulama... İnci Aral'ın usta kaleminden unutulmaz bir kahramanın hikâyesi.
Evet, oraya dönmeliyim. Taşların yüreğine. Çünkü sadece onlar uysallaşıyor ellerim dokunduğunda. Ten gibi yumuşak, incinebilir ama sıcacık oluyorlar avuçlarımda. Dokunun sert ya da yumuşak oluşunun anlamı yok, belirleyici olan bu değil, biliyorum. Geçmişe, geleceğe, her şeye çıplak parmak uçlarıyla dokunabilmek ve dokunduğunu bütün varlığınla hissedebilmek önemli.