“Kendim çok günahsızmışım gibi sana ceza kesebilir miyim?”
Kırk üç yaşındayken gelen beklenmedik bir telefonla annesinin sesini ilk kez duyan ve bu garip konuşmanın gölgesinde geçmişin labirentlerinde gezinmeye koyulan Süreyya’nın hikâyesi bu. Hayatını hayalet yazar olarak sürdüren Süreyya, bir yandan kayıplar üzerinden inşa ettiği geçmişini sorgularken, bir yandan da kimliğini gizleyerek yazdığı romanlarla bambaşka hayatların içine sızıyor... O hayatlara yepyeni hikâyeler biçerse, kendi hikâyesini de temize çekecek,ruhundaki boşlukların nedenini bulacakmış gibi... Çağdaş Türk edebiyatının güçlü kalemlerinden Nermin Yıldırım’ın ilk romanı olan Unutma Beni Apartmanı, Süreyya’nın hayatı ekseninde yakın Türkiye tarihinin de sayfalarında gezinirken, zengin karakterleri ve sağlam hikâye örgüsüyle bizlere şu soruyu sorduruyor: Kırık dökük bir geçmişin gölgesinde yaşarken hatıraları onarmak,hiç değilse geleceğe inanmayı başarmak mümkün mü? Ölüler artlarında teselli veren tatlı hatıralar bırakır. Oysa kaybolandan geriye tek kalan, dünü, bugünü ve yarını yutup yok etmeye yeminli,devasa bir şüpheler girdabıdır. Bu girdabın laneti bir kez dile geldi mi sadece giden değil, kalanlar da kayıplara karışır.