Acıdan kurtulmak için AyÅŸe'yi unutmak, aynı zamanda onu delice özlemek... Ä°kilemi, onu birbirine zıt yönlere çeken bu açmazdı... Gün boyu, anıların ve doÄŸanın yoÄŸunlaÅŸtırdığı özlemi tanımsız acılar çekerek aşındırıp küçültüyor, ama karanlığı üzerine çeker çekmez, yatıştırdığı özlem tıpkı Prometheus'un ciÄŸeri gibi gece boyunca tekrar büyüyor ve gün ışığıyla birlikte akbabaya dönüÅŸen acı, bu taze özlemi göÄŸüs kafesinde didikleyerek yeniden parçalamaya baÅŸlıyordu...''
Mehmet EroÄŸlu, Yürek Sürgünü adını taşıyan beÅŸinci romanında, 1990'larda, yani ''eskisi yıkılırken yerine yenisinin konulmadığı bir çaÄŸda'' cesaretlerini insan sevgisinden alan, dünyayı güzelleÅŸtirecek rüyalar görmekten hiç vazgeçmeyen ve asla yaÅŸlanmayacak 1968 kuÅŸağını, yitik bir aÅŸkın ardından yeni bir gelecek yaratmaya çalışan Kadir'in, doÄŸanın odağındaki gönüllü bir yürek sürgünün bakış açısıyla yorumluyor. Kadir, geçmiÅŸ ile geleceÄŸin ortasında kalmanın sancılarından AyÅŸe'ye ve sevgiye sarılarak kurtulmaya çalışırken; yazar da, 1970'lerde yirmili yaÅŸlarındayken, yüreklerinin doÄŸrultusunda düÅŸledikleri bir gelecek ve inançları için ağır bedeller ödeyen bu insanların, yirmi yıl sonra, insafsız bir yol ayrımında sona eren hüzünlü dostluklarını, geçmiÅŸini bir yük haline getiren ve nasıl alt edeceklerini bilemedikleri dramatik yalnızlıklarını, kiÅŸisel sorumluklarını insan olmanın sorumluluÄŸunu, yıllar sonra ortaya çıkacak radikal Ä°slami örgütlenmeler ve eylemler hakkında ÅŸaşırtıcı öngörülü tespitler de yaparak anlatıyor.