1940’ların Berlin’inde, Quangel çifti sıradan sayılabilecek bir yaşam sürmektedir. Otto Quangel, fabrikadaki işine gidip gelmekte, Anna Quangel, Nazi Partisi’nin kadın kolundaki çalışmalarına devam etmektedir. Bir gün, cephedeki oğullarının ölüm haberini almalarıyla beyinlerinde bir kıvılcım çakar. Yalnızca iki kişi de olsalar, bu acımasız faşizme meydan okumaları gerektiğini fark ederler. Böylece Gestapo memurlarını, Hitler yanlısı komşularını, aile dostlarını ve daha nice Berlinliyi kapsayan bir kovalamacanın ortasında bulurlar kendilerini. 20. yüzyıl Alman edebiyatının en heyecan verici isimlerinden biri olan Hans Fallada’nın gerçek bir hikâyeden esinlenerek yazdığı ve ölümünden kısa bir süre önce tamamladığı Herkes Tek Başına Ölür, her kitaplıkta mutlaka bulunması gereken bir cilt.
“Herkes Tek Başına Ölür, sokaktaki insanı anlatıyor. Zorbalığa dayanan düzenler tarafından ezilen herkesin, ahlaki bir zorunluluk olarak,özgürlüğü ve insan haklarını korumak için elinden gelen her şeyi yapması gerektiğini savunuyor. Öte yandan, verilen ütopik mutlakiyet sözleriyle büyülenen kitlelerin, terörün egemenliğini nasıl kabullenip desteklediklerini ve böylece insani duygularını nasıl kaybettiklerini gösteriyor.”
Moris Farhi
“Nazilere karşı Alman başkaldırışıyla ilgili yazılan en güzel kitaplardan biri.”
Primo Levi