“Gece yarısı kapımı çaldı. Uyuyordum. Pijamayla kalkıp kapıyı açtım ona. Titriyordu. Yüzü sapsarıydı. Yavaşça kolunu tutup içeri çektim. Tek gözlü evimin tek sandalyesine oturttum. Ben de karşısına, yatağıma oturup ona baktım. Gömleği kanlar içindeydi. Merakla sordum: “Daniel, ne oldu?” Önce cevap vermedi, sanki soruyu ona sormamışım gibi. Gerçekten o Daniel değildi, bakışları ölüydü. Sanki gerçeğinden uzaklaşmış, başka bir kalıba bürünmüştü. Tekrar sordum: “Daniel, başına ne geldi?”
Daniel’in başına neler geldiğini, nasıl bir ruh hali içerisinde kaybolan benliğini aradığını, travmalarıyla boğuşurken hayatındaki iki kadından birinin göğsüne saplanan bıçağın her şeyi nasıl değiştirdiğini gösteriyor Firat Cewerî. Göstermekle kalmıyor; çarpıcı biçimde hissettiriyor. Derin bir his bu, bireyin iç dünyası irdelenirken toplumsallığın hiç kaybolmadığı ima ediliyor Maria Bir Melekti’de. Cewerî, Daniel’in şahsında 12 Eylül cehennemini, Kürt ve Ermeni sorununu, sürgünlük yaşamını ve aidiyetin esaslı sorularını, edebiyatı ve estetiği asla ihmal etmeden ustalıkla işliyor...