Buradaydım.
Dünyada.
İstanbul’da.
Şimdide ve hafızamda.
Kendimde ve onda.
Asılı kalmıştım ben
-herkes gibi-
bir rüyanın oltasında…
Nisan Erdem ikinci öykü kitabı Rüyanın Oltasında ile düşüncenin kıyısına çarpan bir taşı elinde yuvarlıyor. Ölümü duymanın soğukkanlı bilgisini sırtında taşıyor. Oltasında çırpınan balığı anlamak için rüyasında debeleniyor. Bakkala giderken Tanrı’yla karşılaşıyor.
Rüya gören bir ağacı kıskanıyor. Gılgamış’la ölüm üzerine sohbet ediyor. Kırmızı bir trafik lambasıyken beklemekten ve bekletmekten sıkılıyor. Muzu üç, pozu iki liraya satıyor. Rüyanın Oltasında; hikâyenin peşinden koşan âşıkları, yazının ortaya çıktığı yırtılmaları, suyun köpüğünde, yaz gecelerinin kokusunda, geçmişin karanfilinde, bir rüyanın içinde ve İstanbul’un yarısıyla anlatıyor.