20. yüzyılın en önemli yazarlarından Witold Gombrowicz, tüm edebi kariyerinin doruk noktası olarak gördüğü “kötü bir roman” yazma amacını Şeytanın Tutsakları’yla gerçekleştiriyor. Dilden dile dolaşan efsaneleriyle ürkütücü bir şato, yeraltı geçitleri, şuurunu iyice yitirmiş dejenere aristokratlar, yardımsever medyumlar, femme fatale bir tenisçi ve ona çok benzeyen tenis öğretmeni. Entrikalarla dolu bu karanlık dünyada esrarengiz benzerlikleriyle birbirlerine çekilen Maja ve Leszczuk’un çözmesi gereken çok fazla sorun, aydınlatılması gereken çok fazla sır vardır.
Gombrowicz’in gotik gerilimi, Romeo ile Juliet tarzı bir aşk hikâyesini ve dedektif janrını birbirine karıştırdığı, pastişi ve parodiyi ustalıkla kullandığı Şeytanın Tutsakları, daha sonra yazacağı tüm romanlar için bir model oluşturuyor.
“Şeytanın Tutsakları, Dostoyevski’nin yazdığı, George Saunders’ın dokunuşlarıyla daha da tuhaflaştırılmış modern bir gotik masal gibi. Sadece Gombrowicz kirlenmiş sarı mutfak bezini ürkütücü bir nesne kılabilirdi.”
–Leonid Bilmes, 3:AM Magazine
“Yüzyılımızın en büyük romancılarından biri.”
–Milan Kundera