Haluk Oral, Doğan Hızlan’ın yerinde benzetmesiyle, bir “edebiyat arkeoloğu”: Kitapların derin tarihini kazıyor, severek, şaşırarak, öfkelenerek, hayıflanarak okuyacağımız hikâyelerini anlatıyor bize. “Bizim okuyup da geçtiğimiz, sadece bir şiir, bir öykü olarak baktığımız metnin ardındaki gizler, yazılma nedenleri, esin kaynakları onun araştırma alanıdır.”
Özdemir Asaf’ın “Lavinia”sı, Nâzım Hikmet’in “Kurtuluş Savaşı Destanı”, Ahmed Arif’in Hasretinden Prangalar Eskittim’i, Melih Cevdet’in Garip’ten ayrıldığı şiir “Tohum”, Orhan Veli’nin Divan şiirine hâkimiyetinin belgesi “Efsane”, Necip Fazıl’ın kült şiiri “Kaldırımlar”, Orhan Kemal’in şairliği ve şiir çevirmenliği, Orhan Veli’nin “Sere Serpe”si, Ahmet Haşim’in “O Belde”sini sadeleştiren Şevket Rado, Yahya Kemal’in “Hocaların hocası” Salim Rıza’ya adadığı rubai. Şiir Hikâyeleri’nde okuyacağımız şiirler, şairler, kitaplar. Bir de roman var, yazarıyla birbirinden ayırt edilemeyecek kadar iç içe geçmiş bir kitap: Oğuz Atay’ın Tutunamayanlar’ı.
Haluk Oral’ın gerçekten de arkeolog sabrıyla ortaya çıkardığı, 2008’den bu yana defalarca yayımlanan bu meraklı hikâyeleri okumak, şiire, şaire, kitaba, yazara bakışımızı değiştiriyor, zenginleştiriyor.
İyi haber: Haluk Oral kazılarına devam ediyor.