“Nereye gitmeyi ümit edebiliriz? Artık güvenli bir cennet kalmadı, hayata yeniden başlayabileceğimiz veya geçmişteki haksızlıkları silebileceğimiz ‘başka kıtalar, hayali kentler’ yok. Bu kitabın yeniden keşfi bizler için bir ayılma anı ve aynı zamanda bir ikazdır: Seghers’in vaktiyle dikkat çektiği büyük tehlike bizim artık ‘normal’ gördüğümüz durumdur.”
PETER CONRAD
Kaçış, sürgün ve mültecilik gibi güncelliğini bugün de koruyan sorunları ele alan en önemli modern klasiklerden biri olan Transit, belgesel ile kurmacayı bir araya getiren sarsıcı bir roman. Kitap, Anna Seghers’in kendi deneyimlerine ve kaçış hikâyesine dayanıyor. Yahudi kökenli Seghers, Nazilerin işgali sırasında Fransa’da yaşayan bir komünistti. Aralarında André Breton ve Claude Lévi-Strauss’un da bulunduğu kaçaklarla birlikte Marsilya’dan Meksika’ya ulaşmayı başardı. Bu çarpıcı kaçış öyküsü ve sürgün, Transit gibi etkileyici bir romanın ortaya çıkmasını sağladı.
1937 yılında bir Nazi toplama kampından kaçan Seidler sonunda kendisini Marsilya’da bulur. Burası, Amerika’ya ulaşmak isteyenlerin kaderini belirleyecek, çeşit çeşit dramların yaşandığı, transit vizesi alma çabasında insanlık sınavı verilen son duraktır. Seidler tesadüf eseri Weidel adlı yazarın kimliğine bürünür. Almanların geldiğini öğrenen Weidel bir otel odasında intihar etmiş; adını, yazdıklarını, transit vizesini hatta hayatının yaşamadığı kısmını adeta Seidler’e miras bırakmıştır! Weidel karakterinde, vize alamayacağını anladığında, Pasajlar’ın notlarıyla ağzına kadar dolu bavulunu geride bırakarak Portbou’da intihar eden Walter Benjamin’in gölgesini görmemek olanaksızdır.
“1942 yılında tamamlanan bu roman, bana göre Seghers’in yazdığı en güzel romandır. 1933 sonrası edebiyatımızda bu türden bir kesinlikle ve neredeyse kusursuz biçimde yazılmış pek fazla roman sayabileceğimi sanmıyorum.”
HEINRICH BÖLL