Üçüncü binyıla adımımızı attığımız şu dönemlerde dünya giderek küçülürken etnik gruplarla milletler arasındaki engeller kalkarken, tüm dünya kitle iletişimi ve teknolojik aracılarla donanırken, kısacası dünya tek bir mekân haline gelirken etnik çatışma ve milliyetçilik niçin yeniden diriliyor?
Dünyada milliyetçilik, millet ve etnisite kuramları ile ilgili en yetkin isimlerden biri olarak görülen 1933 doğumlu London School of Economics'te sosyoloji profesörü Anthony D. Smith, Küreselleşme Çağında Milliyetçilik adlı kitabında bu sorunun cevabını arıyor.
Smith'e göre, milliyetçiliğin yakın geçmişteki dirilişi ancak uzun bir tarihsel sürecin parçası olarak düşünüldüğünde anlaşılabilir. Bu anlamda Berlin Duvarı'nın yıkılışı ve hatta İkinci Dünya Savaşı ile başlayan çözümlemeler sığ ve yanıltıcı olabilir. Küreselleşme politikaları dünyayı tek bir mekâna dönüştürmeye soyunmuş görünüyor ama milliyetçiliği körükleyen çelişik bir yönü de var. Küreselleşme ile birlikte dünya, bir yandan feminizmden çevre hareketine, sivil haklar hareketinden dinsel uyanışlara kadar çeşitli toplumsal hareket ve kimlik protestolarına sahne olurken, diğer yandan kavramın etnik milliyetçiliğin ve dinsel fundamentalizme çanak tuttuğu farkına varılıyor.
Küreselleşme ve milliyetçilik arasındaki çelişik bağı inceleyen kitapta, içinde yaşadığımız küresel çağda milliyetçiliğin geçerliliğini yitirip yitirmediği, ulusüstü oluşumların ne anlama geldiği, milletin ötesinde yeni bağlılık türlerinin gerçekten ortaya çıkıp çıkmadığı gibi kavramlara da yer veriliyor.